Kuru Kahveci Mehmet Efendi
19 Mart 2014 Çarşamba
TÜRK KAHVESİNİN FAYDALARI
Kahvenin içerdiği kafein maddesi, sinir sistemini uyarıp zihinsel aktiviteyi güçlendirir. Uyuşukluğu giderip enerji verir ve uyanık kalmayı sağlar. Yapılan araştırmalar günde 6 fincan kahve içen 55 yaşındaki bir kişinin düşünme potansiyelinin içmeyenlere oranla 6 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Ayrıca kahve içenlerde içmeyenlere nazaran daha az diş çürüğünün olması, bir başka dikkat çekici araştırma sonucu.
Kahve yemek üzerine içildiğinde, sindirimi kolaylaştırır. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo almayı ve mide ekşimelerini önler. Asıl yararı hayali genişletir, hafızaya güç verir, hareket sağlar ve gevşekliği giderir. Kahvenin düşünceye açıklık getirdiği bir gerçektir. Şairler şiirlerini ya-zarlarken, yazarlar makalelerini hazırlarken, ressamlar tablolarını yaparlarken, kahve fincanları en yakın ve sempatik destekçileri olmuştur. Ünlü şair Eşref'in, hicviye yazmadan önce, iki çay dolusu kahve içtiği söylenir. Türk kahvesinin ayrıcalığını belirleyen noktaları özetlersek diyebiliriz ki; Türk kahvesinin (dozunda içildiği takdirde) sağlığı tehdit edecek zararlı yanı yoktur. Teskin edici ve dinlendirici özelliği vardır. Bir fincan kahvedeki 50 mg. kafein hemen vücuttan atılır. Bu bakımdan Türk kahvesi fincanı ideal ölçülere sahiptir. Bir fincandan fazla içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plâna çıkar. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır.
Kararında içilen, yani günde 2 fincan Türk kahvesi sağlığa faydalıdır.
KAHVE DEYİNCE...
Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir... Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.
Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur... Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...
Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır... Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın... çıktığın an uyuyakalırsın...sonu ferahlıktır! ! !
Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...
Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...
Öyle ise sizleri sevgiyle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum.
Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersiniz?
TÜRK KAHVESİNİN HAZIRLANIŞI...
Nefis Bir Türk Kahvesi hazırlamak için 2 dk yeterlidir.
![]() ![]() |
![]() ![]() |
![]() ![]() |
![]() ![]() |
![]() ![]() |
![]() ![]() |
Toplu tüketimde, orta şekerli sunulması daha pratiktir.
KAHVE ÇEŞİTLERİ
Türk Kahvesi; Arabica türü yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden üretilir.
Ambalajlarında sunulan Nefis Türk Kahvemizi istediğiniz kadar alıp, istediğiniz kadar saklayabilirsiniz. Kokusuyla, tadıyla, öğütüldüğü günkü tazeliğini koruyacaktır.
Orijinal ambalajında 250 gr Türk Kahvesi, cezve, iki adet el yapımı fincan ve 6 dilde Türk Kahvesi tarifi içeren hediyelik kahve seti.
Kuru Kahveci Mehmet Efendi Kimdir?
19. yüzyıl sonlarına kadar Türk Kahvesi, çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekilerek içilebiliyordu. Bu durum; Hasan Efendi'nin işlettiği baharat ve çiğ kahve satan dükkânın, oğlu Mehmet Efendi tarafından devralınmasına kadar sürdü.
1857'de İstanbul Fatih'te doğan Mehmet Efendi, Süleymaniye Medresesi'nde eğitim gördükten sonra babasının dükkânında çalışmaya başladı. 1871 yılında işin başına geçen Mehmet Efendi, çiğ kahveyi kavurup dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başladı. Böylece İstanbul Tahmis Sokakta taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu da çevreye yayıldı. Kahveyi öğüterek ilk kez hazır olarak kahveseverlere sunan Mehmet Efendi, bu yenilik ve müşterilerine sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak "Kurukahveci Mehmet Efendi" diye anılmaya başlandı. MARKA DÖNEMİ: 1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi'nin ardından oğulları Hasan Selahattin, Hulusi ve Ahmet Rıza Beyler baba mesleğini sürdürdüler.
Aile 1934 yılında "Kurukahveci" soyadını aldı. Mehmet Efendi'nin vefatından sonra ailenin en büyüğü Hasan Selahattin (1897-1944) yurtdışının önemini kavrayarak uluslararası etkinliklere katılmaya karar verdi. Böylece Türk Kahvesini yurtiçine olduğu kadar yurtdışına da pazarlayarak tanıtmaya başladı.
Hulusi Bey (1904-1934) dönemin gelişen teknolojisini göz ardı etmeyerek toplu üretimi gerçekleştirdi. Ayrıca; İstanbul Tahmis sokaktaki dükkânın yerine, dönemin ünlü mimarı Zühtü Başar'a günümüzde de kullanılmakta olan "art deco" tarzında bir bina inşa ettirdi. Yine bu dönemde kahve, parşömenli kâğıt paketlere konularak şehir içindeki bakkallara otomobil ile dağıtılmaya başlandı. Böylece Türkiye'de bir ilk daha gerçekleştirilmişti. İstiklal Caddesi'nde de bir şube açıldı.
Genç yaşta hayata veda eden Hulusi Bey'in ardından yönetimi, yurtdışında eğitim görmüş olan en küçük kardeş Ahmet Rıza Kurukahveci devraldı. Ahmet Bey'in dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor olması, onu reklama ve firmayı çağdaşlaştırma yönünde adımlar atmaya yöneltti. 1933 yılında, dönemin usta grafikeri İhap Hulusi Bey'e bir amblem çizdirtti. Bu amblem günümüzde de kullanılmaktadır. Ayrıca o yıllarda büyük yenilik olarak tanımlanan afiş ve takvim çalışmaları ile firmanın reklamları yaygınlaştırıldı. Özel arabalarla yurtiçinde kahve dağıtımı da bu dönemde başladı. Galatasaray Sahne Sokakta bir şube açıldı.
Bugün Kurukahveci'nin yönetiminde olan Mehmet Efendi'nin torunları; Ahmet Rıza Kurukahveci'nin vefatından sonra yönetimi devraldılar. Mehmet Efendi'nin kahve öğüttüğü dibekleri bir asır sonra geliştirdiler ve ortaya yeni kahve makineleri çıktı. 1871 yılında Tahmis sokakta faaliyete başlayan işletme, bugün tüm dünyaya hizmet veriyor.
16 Mart 2014 Pazar
Türk Kahvesi'nin Tarihsel Yolculuğu...
19. Yüzyıl sonlarına kadar Türk Kahvesi, çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekilerek içilebiliyordu. Bu durum; Ali Rıza Efendi'nin işlettiği baharat ve çiğ kahve satan dükkânın, oğlu Gökhan Efendi tarafından devralınmasına kadar sürdü.
1857'de İstanbul Fatih' te doğan Mehmet Efendi, Süleymaniye Medresesi'nde eğitim gördükten sonra babasının dükkânında çalışmaya başladı. 1871 yılında işin başına geçen Mehmet Efendi, çiğ kahveyi kavurup dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başladı. Böylece İstanbul Tahmis Sokakta taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu da çevreye yayıldı. Kahveyi öğüterek ilk kez hazır olarak kahveseverlere sunan Mehmet Efendi, bu yenilik ve müşterilerine sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak "Kurukahveci Mehmet Efendi" diye anılmaya başlandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)